Genetik bölümünün daha iyi tanınması
için 2012 yılında yazdığım yazıdan (http://genetikbolumu.blogspot.com.tr/2012/07/gelecegin-meslegi-genetik.html)
ve blogtaki diğer yazılardan sonra pek çok kişiden e-mail aldım. E-maillerin çoğu, teşekkür e-maili idi. E-mail atanların bazıları tercih dönemindeydi ve tercihlerini buna göre revize etti.
Bazıları üniversitenin ilk yıllarındaydı ve memnun olmadıkları ama bir türlü
bırakamadıkları genetik bölümünü bırakmaya karar verdi. Karar verdikten hemen
sonra bile içlerindeki kasvetin azaldığını söyledi. Bazıları ise köprüden
önceki son çıkışı kaçırdıklarını ve bahsettiğim gerçeklerle karşılaştığını
söyledi.
Teşekkür e-mailleri dışında pek çok kişi bana bu yazıyı 2012 yılında
yazdığımı ve hala aynı düşüncede olup olmadığımı sordu. Bu soruyu da bu yazıda
cevaplandıracağım.
Yazılarımda ve yorumlarımda genetik bölümünün yanlış tanındığını sık sık
söyledim. Aslında biyoloji bölümünden pek farklı bir bölüm olmadığından
bahsettim. Fakat Türkiye'deki Biyoloji Bölümü ile Moleküler Biyoloji ve Genetik
(MBG) Bölümlerinin taban sıralamalarından da anlaşılacağı üzere çok farklı
şeyler olduğu düşünülüyor. Aşağıdaki tablo bunun ispatıdır:
Bu tablo, MBG ve Biyoloji bölümlerinin her ikisini de aynı anda bulunduran
ODTÜ ve İstanbul Üniversitesinin taban sıralamalarını göstermektedir. Bu
tabloya göre her iki üniversitede de sıralamalar arasında çok ciddi bir
farklılık var. MBG'deki sıralamalar, Biyoloji'dekinin üçte biri kadar. Bunun
sebebi, bu iki bölümün Türkiye'de birbirinden çok farklı bölümler olduklarının
düşünülmesidir. Aslında biyoloji, MBG bölümünü bütünüyle kapsar. Moleküler
biyoloji ve genetik, biyolojinin alt dallarıdır.
Türkiye'de biyoloji mezunlarının çok büyük bir kısmının işsiz kaldığını
herkes bilir. Bu sebeple insanlar Biyoloji bölümünü okuyup işsiz kalmaktansa
MBG'yi tercih ederek akıllıca hareket ettiğini sanır. Yani ODTÜ MBG'yi tercih
eden 19.300üncü kişiye MBG yerine ODTÜ Biyoloji yazmayı düşünür müsün diye
sorsak, "O kadar da düşmedim, orayı tercih edersem işsiz kalırım"
diye cevap alma ihtimalimiz yüksektir. Ben Boğaziçi Moleküler Biyoloji ve
Genetik Bölümüne başladığımda, bölümün ilk günlerinde bölümü tanıtmak için
MBG'li tüm öğrenciler ile tüm hocaların toplantısında, bölümün en eski ve aynı
zamanda Türkiye'de kendi alanının en meşhur hocalarından Prof. Dr. A. T.
bölümün kuruluşundan bahsetmişti. Boğaziçi Üniversitesi MBG bölümünün eskiden
Biyoloji bölümü olduğunu ve bu sebeple yüksek puanlar alan öğrencileri
çekemediklerini söylemişti. Bu nedenle daha fazla talep oluşturmak için ders
programını biraz değiştirip ismini Moleküler Biyoloji ve Genetik yaptıklarını
ve bunun da çok işe yaradığını söylemişti. Bence de isim değişikliği
"hocalar adına" kesinlikle çok akıllıca bir harekettir. Öyle akıllıca
bir hareket ki adı biyoloji olan bölüme talep yokken isim değişikliği ile aynı
bölüm, birden Türkiye birincilerinin bile oltaya takılıp tercih ettiği bir
bölüm haline gelmiş. Fakat bu hareket yüzünden Türkiye'de binlerce hatta o
zamanlardan bu güne belki de yüz binlerce beyin hem kendi adına hem de Türkiye
adına çok daha faydalı olabilecekken, tüm idealistliğini kaybedip geçineyim de
ne iş olursa olsun yaparım mantığında yaşamak zorunda kalmıştır.
MBG ile Biyoloji bölümlerinin aslında çok farklı bölümler olmadıklarını
farklı bir şekilde daha göstereyim. Aşağıdaki tabloda ODTÜ MBG ve Biyoloji
bölümlerinde verilen dersler yer alıyor:
Bu tabloda yeşil ile işaretli olan dersler her iki bölümde ortak olan derslerdir. Beyaz olanlar ise o bölümü diğerinden ayıran derslerdir. Bu işle azıcık alakalı olan birine sorsanız, beyaz ile işaretli derslerin birbiri ile iç içe dersler olduğunu söyler. Yani mesela biyoloji bölümündeki Cell Biology ile MBG'deki Molecular and Cellular Biology derslerinin büyük bir kısmı örtüşüyor. MBG'deki genetik dersleri ile biyoloji bölümündeki genetik dersleri de aynı şekilde büyük oranda örtüşüyor. Ders programına daha detaylı bakınca derslerin çoğunun kodunun da aynı olduğunu görürsünüz. Çünkü bu dersler Biyoloji ve MBG bölümlerinde ortak olarak verilir. Yani MBG ve Biyoloji öğrencileri aynı sınıfta aynı hocadan aynı dersi alır. Sonuç olarak insanların biyoloji bölümünden çok farklı olduğunu düşündüğü MBG bölümü, biyoloji bölümü ile neredeyse aynı içeriklere sahip derslerden oluşur. Biyoloji ile MBG arasındaki bu küçük fark herhangi bir yerde MBG öğrencisini Biyoloji öğrencisinden üstün kılmaz. Ben hayatımı bilime adayacağım, yurt dışında araştırmalar yapacağım diyen bir MBG'liye biyoloji mezununa göre üstünlük sağlamaz. Çünkü yüksek lisans/doktoraya kabul komitelerindeki kişiler aradaki farkı kapatmanın hiç zor olmadığını bilir. Hatta bu farkı fark olarak bile görmez. Ben hayatımı bilime adamayacağım ama piyasada bir iş bulmak istiyorum diyen bir MBG'li için de bir üstünlük sağlamaz. Çünkü Türkiye'de küçük farkı önemseyecek kadar özelleşmiş bir piyasa yok. Zaten Türkiye'de bu derslerin yarısını alsanız bile piyasa için fazlası ile yeterli konuma gelirsiniz. Kısa bir süre önce Anadolu üniversitelerinin birinden mezun bir MBG'li piyasada 2 yıllıklarla aynı kefeye konulduklarını söylemişti. Sonuç olarak biyoloji bölümü ile MBG bölümü mezunlarının her ikisini de biyoloji mezunu olarak kabul edebiliriz. Öyle bir durumda illaki MBG tercih edeceğim diyen birine MBG yerine daha iyi bir okulda biyoloji bölümü tercih etmelerini öneririm. Yani 56.500üncü sırada olan birinin yukarıdaki tabloya göre İstanbul Üniversitesi MBG yerine ODTÜ Biyoloji bölümünü tercih etmesi daha mantıklıdır. Bu sayede daha iyi bir üniversiteden mezun olup bölümün bir işe yaramadığını görmeniz durumunda üniversiteden dolayı işe alınma ihtimalinizi arttırmış olursunuz.
Boğaziçi Üniversitesinin uyguladığı dahiyane isim değiştirme fikrini son zamanlarda neredeyse tüm üniversiteler uygulamaya başladı. Çünkü sadece isim değiştirerek biyoloji bölümü bir gecede herkes tarafından daha iyi olduğu düşünülen MBG'ye dönüşebiliyor ve bu sayede bölüm daha iyi öğrencileri çekebiliyor. Biyoloji bölümü iken doldurulamayan kontenjanlar isim değişikliği ile doldurulabiliyor. Aşağıdaki tablo MBG ve Biyoloji bölümlerinin kaç üniversitede kaç kontenjana sahip olduğunu gösteriyor:
Boğaziçi Üniversitesinin uyguladığı dahiyane isim değiştirme fikrini son zamanlarda neredeyse tüm üniversiteler uygulamaya başladı. Çünkü sadece isim değiştirerek biyoloji bölümü bir gecede herkes tarafından daha iyi olduğu düşünülen MBG'ye dönüşebiliyor ve bu sayede bölüm daha iyi öğrencileri çekebiliyor. Biyoloji bölümü iken doldurulamayan kontenjanlar isim değişikliği ile doldurulabiliyor. Aşağıdaki tablo MBG ve Biyoloji bölümlerinin kaç üniversitede kaç kontenjana sahip olduğunu gösteriyor:
Benim üniversiteye yerleştiğim 2005 yılında Türkiye'de 6-7 üniversitede
Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü vardı fakat bugün 45 üniversitede MBG
bulunuyorken 35 üniversitede biyoloji bölümü bulunuyor. 45 üniversiteyi araştırdığınızda
büyük bir kısmının biyolojiden MBG'ye dönüştürüldüğünü görebilirsiniz. Ayrıca
45 üniversitenin MBG için ayrılan 2077 kontenjanı varken 35 üniversitenin 1378
kontenjanı biyoloji için ayrılmış. Yani her yıl yaklaşık 2000 kişi MBG
öğrencisi olacak ve 4 sene sonra piyasaya işsiz kalma potansiyeli yüksek 1300
biyoloji mezununa, işsiz kalma potansiyeli yüksek 2000 MBG mezunu eklenecektir.
Türkiye'de istihdam edilemeyecek kadar insan piyasaya sürülüyor olmasına rağmen
her geçen sene Türkiye'deki MBG bölümüne bir yenisi ekleniyor. Hal böyleyken,
MBG bölümünün durumu 2012 yılından sonra özellikle mezunlar için bırakın
ilerlemeyi gerilediğini söylemek hiç yanlış olmaz.
Peki yurt dışında durum nasıl? Benim dönemimden bir arkadaşım bu sene
ABD'de doktorasını tamamlayıp döndü ama bu arkadaşım doktorasını tamamladıktan
sonra genetik bölümünü bırakmaya karar verdi. Çünkü bu bölüm ile ne Türkiye'de
ne de ABD'de hiçbir yere varılamayacağını benim gibi gördü. Bu bölümün
durumunun ABD'de de çok kötü olduğunun diğer bir göstergesi de ana yazıda
bahsettiğim post-doktora süresidir. Post-Doktora, doktora ile yardımcı
doçentlik arasındaki geçirilen zamandır. Doktorasını almış birinin yardımcı
doçent olabilmek için diğer doktoralı rakiplere göre bir üstünlük sağlayıp üniversitelerden
yardımcı doçent olarak kabul edilebilmesi için geçirilen süredir. Yani bilim
adamı olmak isteyen biri için tam bir zaman kaybıdır. Ben bu süreyi vasıflı
kölelik olarak da tanımlıyorum. MBG bölümünde arz/talep dengesi aşırı derecede kaçırıldığından
ve piyasanın ihtiyacının çok üstünde kişi piyasaya sürüldüğünden bu bölümde çok
fazla rekabet vardır. Bu yüzden normalde bölümlerin çoğunda zorunlu olmayan
post-doktoranın MBG gibi bölümlerde yapılması zorunludur. Post-doktora boyunca
bir profesör, doçent ya da yardımcı doçent'in öğrencisi olarak çalışılır.
MBG'den doktorasını alıp birkaç ay önce dönen arkadaşım, MBG bölümlerinde 6-7
yıllık doktoradan sonra post-doktoranın 10 seneyi çok rahat bir şekilde bulmaya
başladığını söyledi. Zamanla bu sürenin daha da artacağını düşünüyorum. Bu da
doktorasını 30 yaşında tamamlayan birinin 40 yaşında yardımcı doçent olabildiği
anlamına gelmektedir.
Ben 2005 yılında MBG'ye başladığımda
umutsuz değildim. Şu an kötü bile olsa mezun olana kadar 5 sene içinde çok şey
değişir, gelişir diye düşünüyordum. Mezun olduğumda ne yazık ki düşündüğüm gibi
olmamıştı. Aynı şekilde 2012 yılındaki yazımdan sonra MBG hakkındaki
düşüncelerim de geçtiğimiz yaklaşık 4 sene içinde olumlu yönde gelişemedi.
Aksine, açılan yeni üniversiteler ve artan kontenjanlarla umudumu daha da
kaybettim. Bu yüzden ben hala Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden
olabildiğince uzak durulmasını öneriyorum. Eğer illaki ben genetikçi olmak
istiyorum derseniz de aslında ne Türkiye'de ne de yurt dışında biyoloji
mezunundan farkınızın olmayacağını bilip buna göre tercih etmenizi
öneririm.