27 Temmuz 2012 Cuma

"Geleceğin Mesleği" Genetik

Aşağıdaki linkteki habere göre 2012 LYS Türkiye birincisi genetik yani "geleceğin mesleğini" okumak istiyormuş.


Bu çocuğun aldığı kararın ne kadar yanlış bir karar olduğunu tecrübelerime dayanarak anlatmak istiyorum. Ben Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünden 2010 yılında mezun oldum. Lisans eğitimim sırasında Boğaziçi Üniversitesi, Harvard ve MIT’de stajlar yaptım. Mezun olduktan sonra ise Northwestern Üniversitesinde 1 yıl araştırma görevlisi olarak çalıştım. Değerlendirmemi buralardaki tecrübelerime dayanarak yapıyorum. 

Türkiye’de insanlar genetik bölümünü çok yanlış tanıyor. Herkes genetik bölümünün geleceğin mesleği olduğunu ve dünya genelinde çok değerli bir bölüm olduğunu düşünüyor ama bunun sebebi insanların bu bölümü yeterince tanımıyor olmasıdır. Genetik bölümü, aslında ne ABD'de ne de Turkiye'de düşünüldüğü kadar değerli bir bölüm değil. Hatta genetik, sürekli bahsedilen geleceğin mesleği olmaktan çıkıp ABD'de bile geçmişin mesleği haline gelmiş bir bölüm. Çünkü şu an, ABD'de tıp okumaya parası yetmeyenler bu bölümü tercih ediyor. Yani ABD'deki insanlar genetiğin geleceğin mesleği olmadığının farkında. Bu yüzden özellikle krizden sonra bu bölümün bütçesi yüksek oranda düşürüldü ve düşürülen bu bütçe tıpçılara devredildi. Bunun sebebi, genetik bölümünde yapılan araştırmaların direkt olarak hastalarda uygulanabilecek araştırmalar olmaması.

Bu bölümü okuyan kişilerin hayali genelde ABD'de akademisyen olmaktır. Bu yüzden bu bölümün neden düşünüldüğü kadar değerli olmadığını ilk olarak ABD'de akademisyen olan genetikçilerin durumundan bahsederek başlayacağım. Türkiye’den ya da ABD'den genetik lisans derecesini almış olan kişilerin doktora yapabilmesi için genellikle master derecesi de alması gerekmektedir. İnsanlar ABD'de master eğitimi sırasında çoğunlukla maaş almamakla kalmayıp okullarına dönemlik olarak 20.000 doların üstünde kayıt ücreti öderler. Daha sonra ABD'nin çok iyi üniversitelerinde bile doktoralarını yaparken yani PhD derecesi alabilmek için araştırma yaparken aylık olarak 1500-2000 dolar civarında maaş alırlar. Bu maaş da ABD'de sadece yalnız yaşayan bir kişi için yeten bir miktardır yani evli olan bir kişi için yetersiz bir miktardır. Ayrıca doktora eğitimi kişiye bağlı olarak 5 ile 10 yıl arasında ve ortalama 6 yıl süren bir eğitimdir. Aslında ABD'de doktora yapan kişilerin halini Simpsons dizisinde geçen bir bölüm özetlemektedir:

Genetik bölümünde doktorasını tamamlayan bir kişinin yardımcı doçent unvanı alabilmek için post-doktora yapması gerekir. Post-doktora süresi genetik bölümünde 2-3 yıldan başlayıp 10 yıla kadar devam eder ve ortalama olarak 5 yıl sürer. Bu süre sırasındaki maaşları ise 2500 dolar civarında olmaktadır. Bu miktar da ABD'de evli ve çocuksuz bir aile için ancak ucu ucuna yetebilecek bir miktardır. Post-doktora normalde rekabetin yüksek olduğu durumlarda ve yardımcı doçentlik başvurularında doktorasını almış diğer rakiplere göre avantaj sağlayabilmek için yapılır. Bu yüzden post-doktoranın yardımcı doçent olma yolunda bir zaman kaybı olduğu düşünülebilir. Çoğu bölümde insanlar post-doktora yapmaya ihtiyaç duymadan yardımcı doçent olabilmektedir. Fakat piyasada genetik bölümünden doktorasını alan çok fazla kişi olduğundan post-doktora yapmak bu bölümde bir zorunluluk haline gelmiştir. Aşağıdaki grafikte de görebileceğiniz gibi ABD'de bulunan post-doktoraların %46.3'ü genetik bölümündedir. (Genetik bölümü biological sciences yani biyolojik bilimlerden biridir.) Yani bir tarafa genetikte post-doktora yapanları koyun, diğer tarafa da aklınıza gelebilecek tüm bölümlerde post-doktora yapanları koyun. Sayı neredeyse aynı olacaktır. 

Şimdi genetik bölümünden mezun olan kişinin yardımcı doçent olana kadar kaç yaşında olacağını hesaplayalım. Üniversite eğitimi sırasında yıl kaybetmeyen insanlar genellikle 23 yaşında mezun olur. İyi ihtimalle 2 sene master eğitimi, 6 sene doktora ve 5 sene post doktora yaptıktan sonra bu kişi 36 yaşına gelir. 36 yaşına geldikten sonra da bu kişinin kaderi Türkiye’ye dönüp kadro bulabilirse bir üniversitenin biyoloji ya da genetik bölümünde yardımcı doçent olmaktır. Devlet okullarında verilen yardımcı doçent maaşı da herkes tarafından bilinir. 

Bu kişi neden Türkiye’ye dönsün ki diye sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı aslında ABD'de genetik bölümünden mezun olan ne kadar fazla doktora öğrencisi bulunduğunda gizlidir. Şu an Boğaziçi üniversitesi Genetik bölümünde toplam 17 doktora öğrencisi bulunuyor. (http://www.bio.boun.edu.tr/?q=node%2F315 ) Yani 6 sene içerisinde 17 kişi Boğaziçi üniversitesinden doktorasını alıp piyasaya çıkacaktır. Bu da her yıl yaklaşık 3 kişinin doktorasını alacağı anlamına geliyor. Bu sayı benim çalıştığım üniversitelerden biri olan Northwestern Üniversitesinde 100'un üzerindedir. Yani her sene Northwestern Üniversitesinde genetik bölümünden doktorasını alıp piyasaya çıkıp iş arayan kişi sayısı 100'un üzerinde. Ben sadece Northwestern'dan bahsettim. ABD'de binlerce üniversite bulunuyor ve her üniversiteden bu şekilde ihtiyaçtan çok fazla kişi doktorasını alıyor. Ondan sonra bu kişilerin post doktorasını yapıp ABD'deki üniversitelere yardımcı doçent olarak başvurduğunu düşünün. Ayrıca, üniversiteler her yıl 100’er kişi mezun ediyor ama her yıl 3-5 kişiyi yardımcı doçent olarak alıyor. Özellikle daha önce bahsettiğim gibi bu bölümün bütçesi kısıldığından 2008 krizinden sonra yardımcı doçent almayı bırakın, yardımcı doçentler işten atılmaktadır. Öyle bir durumda genetik bölümünden mezun olan kişinin ABD'de kalıp devam etmesinin ne kadar düşük bir ihtimal olduğunu düşünün. Bu kişi çok başarılı olup ABD'de yardımcı doçent olsa bile maaşı diğer bölümlerdeki yardımcı doçentlerin maaşlarından çok daha düşük olacaktır. ABD'de genetik bölümünde yardımcı doçent olan bir kişinin maaşı 4000 - 5000 dolar civarındadır. Benim şahsen ekonomi bölümünden tanıdığım bir arkadaşım, 4 yıllık doktorasını yaptıktan sonra post-doktoraya 1 gün bile harcamaya ihtiyaç duymadan ABD'deki bir üniversitede aylık 11.500 dolarlık maaşla yardımcı doçent olarak ise başladı.

İhtiyacın üstünde bir sayıda doktora verildiğinden dolayı, alanında dünyanın en meşhur profesörlerinden biri ve güvenilir bir kaynak olan bir hocam bir kaç yıl içerisinde ABD'deki tüm okulların genetikle alakalı doktora programlarına alınan kişi sayısının şu ankinin onda birine kadar düşürüleceğini söylemişti. Aslında bu durum da Türkiye'den ABD'ye genetikle alakalı araştırma yapmak için giden kişi sayısının da onda bire düşeceği anlamına geliyor. 2010 yılında Boğaziçi Üniversitesinden mezun olup doktoraya kabul edilen kişi sayısı 6-7 idi. Yani ABD'de doktoraya kabul edilen kişi sayısı düşürüldüğünde Boğaziçi üniversitesinden her sene ya sadece 1 kişi gidebilecek ya da hiç kimse gidemeyecek. Bu sayı Türkiye'deki diğer okullarda da aynı şekilde olacak.

Genetik bölümünün Türkiye’deki durumundan da bahsedeyim. En başta dediğim gibi Türkiye’de insanlar bu bölümün geleceğin mesleği olduğunu düşünüyor. Ama şunu açık açık söyleyebilirim. Bahsedilen gelecek Türkiye’ye gelmeyecek. Çünkü insanların düşündüğü gelecekte genetik mezunlarının değerli ve bol kazançlı oldukları düşünülür. ABD'deki genetikçilerin bile şu anki maaşları ortadayken Türkiye’de genetikçilerin düşünüldüğü gibi yüksek bir maaş alması mümkün değildir. Türkiye’ye bu geleceğin gelmeyecek olmasının başka bir sebebi de bu bölümün Türkiye’de piyasaya hitap eden bir bölüm olmamasıdır. Yani bu bölümden mezun olanlar sadece üniversitelerde araştırma yapabilecektir. Üniversitelerde çalışan akademisyenlerin maaşları ortadayken genetik bölümünün hayal edilen geleceği görmesi hayaldir. 

Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesinde ve ABD'deki üniversitelerde çalışmış bir kişi olarak Türkiye’deki araştırma şartlarından da bahsedeyim. Yani Türkiye’nin genetik bölümünde en iyi üniversitelerinden biri ile ABD'deki üniversiteleri karşılaştıracağım. Boğaziçi Üniversitesinde genetik bölümündeki doçentler ve profesörlerin hepsi ABD'nin ya da diğer ülkelerin en iyi üniversitelerinde çalışmış çok zeki insanlardır. Bu hocaların neredeyse hepsinin dünyanın genetik alanında en meşhur dergilerinden olan Cell, Nature ya da Science gibi dergilerinde en az bir makalesi yayınlanmıştır. Fakat Türkiye’ye geldikten sonra bu hocalarımızın bu dergilerden herhangi birinde herhangi bir makale yayınladığını ne duydum ne de gördüm. Yani problem hocalarda değil, Türkiye’deki araştırma şartlarında. Aslında bu durum bile Türkiye’deki genetik bölümünün ne durumda olduğunu özetler ama araştırma olanaklarını bir de somut bir örnekle karşılaştırayım. Genetikle alakalı yapılan araştırmaların çoğunda ihtiyaç duyulan DNA dizisini öğrenmek için geçilen aşamaları karşılaştırmak istiyorum. Ben ABD'de çalışırken DNA’yı gün içinde öğlene kadar bu işle uğraşan kuruma verince akşama kadar mutlaka sonuca ulaşıyordum. Yani sonuçlara ulaşmam 12 saat bile sürmüyordu. Ödediğimiz para ise deney başına 8 dolar idi. Bu durum Türkiye’de nasıl mı? Ürettiğim DNA’yı bu işle uğraşan kuruma verdiğimde sonuçlar 2 - 3 hafta içerisinde elimize geçiyor ve bu durumun garantisi de yok. Bazen gönderdiğimiz DNA'lar kurum tarafından kaybedilir ya da verilen sonuç eksik/yanlış olurdu. Ödediğimiz para ise deney başına 30 doları geçerdi. Bazı laboratuvarlar sonuçlara daha doğru sonuçlara daha erken ulaşabilmek için ürettikleri DNA’yı ABD'ye gönderirdi. Bu durumda da deney ücretine ek olarak yaklaşık 50 TL civarında olan kargo ücreti ödenir.

Şimdi bu deneyi yaparken bir Amerikalıya göre nelerin farklı olduğuna bakalım. İlk olarak zaman kaybedilir. Amerikalının 12 saatten daha kısa sürede yaptığı işi Türkiye’de 2 - 3 haftada yapabiliyoruz. Bir malzeme siparişi verdiğinizde ABD'de o malzeme 1 günden kısa sürede araştırmacının eline geçerken Türkiye’de siparişi verilen çoğu malzeme için 1-2 hafta hatta bazen aylarca beklemek gerekir. Yapılan deneylerin her aşamasında buna benzer beklemeler vardır. Zaten Türkiye’de yapılan deneylerin ABD'de yapılanlara göre çok daha uzun sürmesinin temel sebebi budur. Deneyin her aşamasında buna benzer beklemelerin olduğunu düşünecek olursanız ABD'de 1 yılda bitirilebilen deneylerin Türkiye’de 5 yılda neden bitirilemediğini kolayca anlayabilirsiniz. Bu fark dışında Türkiye’deki laboratuvarların bütçesi ABD'ye göre çok çok daha düşüktür. Benim Northwestern’daki hocam şahsen bana araştırma yapmak için 1,3 milyon dolarının bulunduğunu ama bu paranın yeterli olmadığını ve daha fazlası için başvurular yaptığını söylemişti. Türkiye’de herhangi bir genetik bölümündeki bir hocanın eline araştırmalarında kullanabileceği 100 bin TL geçse bayram eder. Aslında Türkiye’nin içler acısı halini TÜBİTAK’ın sadece genetik değil, kimya, elektronik, ekonomi, bilgisayar vb. aklınıza gelebilecek tüm bölümler için ayrılan bütçesinin 450 milyon doların altında olması göstermektedir. Yani çok az parası olan Türk laboratuvarları Amerikalının çok çabuk ve çok ucuza aldığı malzemeleri çok daha geç ve kat kat daha pahalıya alıyor. Bu yüzden Türkiye’de yapılan araştırmalar, ABD'ye göre kat kat pahalıya mal olup çok daha uzun sürmektedir.. 

Tamam, Türkiye’de genetiğin durumu çok kötü de her yıl genetikten mezun olanlar ne yapıyor? Bu kişilerden biri olarak neler yaptığımdan bahsedeyim. Genetik bölümünde akademisyen olmanın ne kadar mantıksız olduğunu gördükten sonra akademisyenliği bırakıp iş başvuruları yapmaya karar verdim. Daha önce de dediğim gibi Harvard, MIT ve Northwestern da bir buçuk yıl çalışmış olmama, Boğaziçi üniversitesinden mezun olmama ve iyi düzeyde İngilizcemin olmasına rağmen ben tam 1 yıl boyunca iş aradım. Genetikle alakalı ve alakasız abartısız 200'ün üzerinde iş başvurusu yaptım. Bunların çok çok büyük bir kısmı başvurumu değerlendirmeye bile almadı. Bir kaç firma bana iş teklifinde bulundu ama önerilen en yüksek maaş, asgari ücret 1000 TL civarında iken 1500 TL idi. Ki bunu öneren firmalar da genetikle alakalı değildi. Ben de doğal olarak 1500 TL için buralarda okumadım diyerek reddettim. Şu an ise özel bir üniversitede farklı bir bölümde araştırma görevlisi olarak çalışıyorum. Ben genetik bölümü için 6 sene harcadıktan sonra bölümümü değiştirebildiğime cidden çok seviniyorum. Kendimi diğer genetikçi arkadaşlarıma göre çok daha şanslı sayıyorum çünkü Boğaziçi genetik bölümünden mezun olan arkadaşlarımın yaklaşık yarısı akademisyenliği seçip master yapmaya karar verdi fakat çoğunun bu yolu tercih etmesinin tek sebebi başka alternatiflerinin bulunmuyor olmasıydı. Çünkü piyasada çalışmak isteseler yıllar önce ÖSS’den aldıkları puanları fazlasıyla yeterli olmasına rağmen beğenmeyip tercih etmedikleri TIP bölümünden mezun doktorlara 1000 -1500 TL maaşla ilaç tanıtımı yapacaklardı. Bölüm birincisi olan arkadaşım bile bunların farkında olduğu için bölümünü değiştirmek için çok uğraşmıştı fakat pes edip başka alternatifim yok diyerek az önce bahsettiğim yolu seçti ve ABD'ye doktora yapmaya gitti.

Peki, bu alanda araştırma yapmak isteyen biri genetik bölümünü tercih etmek yerine ne tercih etmeli? Kesinlikle tıp tercih etmeli çünkü tıptan mezun olan insanlar da genetikçilerin yaptıkları araştırmanın tıpatıp aynısını yapabiliyor fakat onlar doktor olarak yaptıklarından dolayı maaşları, araştırma bütçeleri ve prestijleri kat kat fazla oluyor. Ayrıca önemli olan şöyle bir nokta var. İnsanlar genellikle üniversite tercihi yaptıklarında Türkiye’deki eğitim sisteminin kalitesizliğinden dolayı gerçekten araştırmacı olmak isteyip istemediklerini bilemiyorlar. Bu yüzden tıptan mezun olan bir kişi tıp eğitimi sırasında araştırmacı olmaması gerektiğini fark edecek olursa doktor olabilmektedir. Yani geri dönüşü olan bir yola girmiş oluyor ama genetikçilerin durumu öyle değil. Genetik eğitimi sırasında yanlış yerde olduğunu fark edecek olursa yapabileceği tek şey bölümü bırakıp tekrar üniversite sınavlarına hazırlanmak olacaktır. Bu da zaman kaybı demektir. Sonuç olarak, genetik bölümü öğrencisi mezun olduktan sonra sevse de sevmese de genetik mezununun yaptığı işleri (ilaç mümessilliği, biyolog, laborantlık vs) yapmak zorunda kalacaktır.

Peki, bir şekilde genetik bölümüne gelmiş ve halen bu bölümün öğrencisi olanlar ne yapmalı? Bence kendine bazı alternatifler üretmeli yani sadece genetiğe güvenip devam etmemeli. Mesela genetik okurken başka bir bölüm ile çift ana dal programı (ÇAP)’na kayıt yaptırıp mezun olunca ÇAP yaptığı bölümde ilerleyebilir. Eğer bunu yapamıyorsa açık öğretimden ikinci üniversite olarak işletme ya da iktisat bölümünü okumalı ki mezun olduğunda CV’sine yazabileceği ve piyasaya az da olsa hitap eden bir şeyler olsun. Şahsen ben iş başvuruları yaparken bunun eksikliğini çok çektim çünkü özellikle devletin herhangi bir kurumuna başvuru yaptığınızda açık öğretim işletme diplomasının Boğaziçi Genetik diplomasından çok daha değerli olduğunu gördüm. (Şaka yapmıyorum) (Bu arada, açık öğretime kayıt yaptırmak için sınava tekrar hazırlanmak gerekmiyor. Bir üniversite öğrencisi ya da mezunu sınavsız olarak kayıt yaptırılabilir.) Eğer bunu da yapamıyorsa genetik bölümünü bitirdikten sonra master ya da doktora yaparken çalıştığı araştırma alanının piyasaya yönelik olmasına dikkat etmeli ki derecesini aldığında piyasa tarafından aranan bir insan olsun. Eğer bunların hiçbirini yapamıyorsa mezun olduktan sonra 1000-1500 TL civarında maaş alacağını şimdiden bilmeli ve kendini buna hazırlamalıdır. Eğer buna da katlanamayacağını düşünüyorsa ardına bakmadan ilk fırsatta bölümü bırakıp olabildiğince uzaklaşmalı.

Yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı Türkiye’de genetik bölümünü okumak çok mantıksızdır. Genetik bölümünü özellikle Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent, Sabancı, Koç, İTÜ gibi okullarda okuyan kişilerin hepsi üniversiteye giriş sınavında ilk 5.000'e girmiş olan kişilerdir. Hatta bazıları ilk 100'e girmiş olan kişilerdir. Yani bu kişiler Türkiye’nin en zeki insanlarındandır fakat yanlış yönlendirmeler sonucunda yaptıkları tercih yüzünden özellikle benim kullandığım tabir olan "beyin telefi" ile karşılaşmaktadır. Bu yüzden bence genetik bölümü okuyan insanların hepsi Türkiye için teker teker birer kayıptır.

Tam 7 yıl önce genetik bölümünü tercih etmeden önce onlarca kişinin fikrini almıştım ama herkes bana bu bölümün "geleceğin mesleği" ve gözüm kapalı olarak hiç düşünmeden tercih edebileceğimi söylemişti. Bu bölümde yapılan şeyler de uzaktan zevkli duruyordu. Bu yüzden "geleceğin mesleğini" tercih etmiştim. Fakat özellikle mezun olduktan sonra ömrümün dörtte birini harcadığım bu bölümün tam bir fiyasko ve zaman kaybından ibaret olduğunu fark ettim. Ayrıca herkesin dediği gibi "geleceğin mesleği" olmadığını da açık ve net bir şekilde gördüm. 

İnsanların hayatındaki en önemli tercihlerden biri üniversite bölümü tercihidir. Çünkü tercih ettiği andan itibaren abartısız ölene kadar sürekli bununla karşılaşacaktır. Burada yapacağınız hata hayatınızın kalanını pişmanlıkla geçirmenize sebep olabilir. Bu durum benim tanıdığım neredeyse her genetikçide var. Bazıları bunları açık açık söyleyip bazıları da söylemesi durumunda daha da üzüleceğini bildiğinden dillendirememektedir. Böyle bir durumla karşılaşmamak için bence genetik bölümünden olabildiğince uzak durun. Ama yine de tercih edecekseniz bunları göz önünde bulundurup, genetiğin ne olduğunu bilerek tercih edin ki hayal kırıklığına uğramayın.

Herhangi bir sorunuz varsa çekinmeden sorabilirsiniz.